2 Haziran 2017 Cuma

Sıradan İnsanlar, Sıradan Hayaller

Her zamanki kafede,
Her zamanki köşesinde,
Elinde her zamanki okuduğu derginin yeni sayısı ve
Elinde her zamanki kahvesi ile mutlu mutlu otururken birden bir şeylerin ters gittiğinin farkına vardı. Tek tek düşündü ama eksik olan şeyin ne olduğunu anlayamadı.
Her şey aynıydı halbuki ama bir şeylerin eksik olduğundan emindi. Fakat değişenin ne olduğu hakkında uzun uzun düşünmeye başladı. Farkında olmadan 2 saat boyunca sadece tüm aklına gelen şeyleri gözden geçirdi. 2 saat onun için böyle boş boş oturmak uzun bir süreydi.
Belli bir süre sonra dükkanın sahibi yanına gelerek ters giden bir  şey olup olmadığını sordu. O da;
- “Ters giden bir şeyler var ama ne olduğunu anlayamadım.” dedi yüzüne bakmadan soruyu soran kişinin.
- “Kahveniz soğumuş belki de ters giden şey odur.” dedi gülerek dükkanın sahibi ve ekledi;
- “Ben size bir kahve getireyim en iyisi, benden olsun bu da.”
- “Teşekkür ederim ama ben insanlardan iyilik görmek istemem. Siz bana bir kahve daha getirin fakat ısmarlama şerefini bana bırakın da keyifle içebileyim.” der soğuk bir ifade ile.
- “Siz bilirsiniz, ben sadece biraz nazik olmaya çalıştım o kadar.”
- “İnsanlar nedensiz iyilik yapmazlar, bir de siz bunu neden yaptınız diye sorgulamayayım kendi kendime.”
- “Neden size iyilik yapmaya çalıştığımı düşünesiniz ki. Buraya alıştırmak için olsa ki ona da gerek yok. Her gün aynı saatte aynı yerde aynı kahve ve aynı dergi ile oturuyorsunuz. Daha fazlası çıkmaz sizden.”
- “Neyse ben kahvemi alayım en kısa yoldan”
Fakat ikilemde kalmamak için kahvesi gelmeden hesabı öder ve çıkar dükkandan. Eve doğru giderken arabasıyla mezarlığın yanından geçmektedir. Ani bir fren yaparak mezarlığa doğru döner. Mezarlığa girdikten sonra arabayı durdurur ve aniden iner. Yavaş adımlarla mezarların arasından geçerken tek tek mezar taşlarından isimleri okuyarak selam verir hepsine. “Bunca yıldır buradan geçip gidiyorum bir kere selam vermedim, kusura bakmayın. Artık her geçişte size selam vereceğim, halinizi hatırınızı soracağım.” der ağlayarak. “En sevdiğim insanlar sizlersiniz, dünyada kötülük düşünmeyen, yapamayan sevdiğim kısım sizlersiniz ama sizi de ihmal ediyorum.” diye bağırır kendi kendine kızarak. O anda uzaklardan bir ses “Sana da selam olsun” diye bağırır. O an korkudan ne yapacağını şaşırır ve rastgele sağına soluna bakmadan koşmaya başlar. Ama o kadar farkında olmadan hareket ediyordu ki sesin geldiği yöne doğru koşmakta olduğunun farkına bile varmaz. Bir anda tam karşısında zombiye benzer biriyle karşılaşır. Fakat hayatında hiç zombi görmediği için benzetemez onu zombiye. Ona bir selam daha verir ve ;
- “Sen canlısın ne işin var burada” diye bağırır.
- “Asıl sensin canlı, düzgün konuş benimle. Seni hayata bu kadar çok bağlayan sebep varken bir de bana canlı diyor utanmadan.”
-“Ne alaka.”
-“Araban var, telefonun var, güzel kıyafetlerin var, muhtemelen bir tane evin ve işin de vardır. Bende hiç bir neden yok hayatta olduğuma kanıt olarak.”
O an başında şimşekler çakar ve kafede düşündüğü şeyin cevabına erişmiş olduğunun farkına varır ama çakan şimşeğin bununla alakası yoktur, o gökyüzündedir. Sahip olduğu şeyler, dolayısıyla sorumluluğu artmıştı. Artık kafası estiği gibi hareket edemiyordu. İş, ev, araba, sevgili, arkadaşlar… Bunlar hepsi farkına varmadan da olsa hayatını kısıtlıyor ve istediği şeyleri yapmasına izin vermiyordu. Tüm her şey omzunda bir yüktü artık. Sorununu çözmüştü o an. Dilenci kılıklı, zombi adama sarılıp ağladı birden.
O an aklından geçenleri yapmak için sabırsızlanıyordu.
- Gereksiz insanlardan uzaklaşmak,
- İşinden istifa etmek,
- Evini, arabasını satmak,
- Gerekirse sevgilisinden ayrılmak. Bunda bir olasılık ihtimali bırakmıştı çünkü çok da yalnız kalmak istemiyordu (O anda yine bencil bir insan gibi davrandığının farkına vardı ama sevgilisinin cevabını tahmin ettiğinden dolayı biraz vicdanı rahatladı). Sevgilisini bir eşten çok dost olarak görmek istiyordu aslında. Her şeyi ona açmak, dertleşmek ama sonrasında bunları unutmasını istiyordu. Dost dediğin bunu gerektirmekteydi. İlerde yüzüne vurulmasını istemiyordu hatalarının, kimsenin umurunda olmak istemiyordu. Yargılanmak değil öylece kabullenilmek isteniyordu.

Sadece kitaplarını ve bilgisayarını alıp bir dağ evine kapanmaktı isteği. Bilgisayarda sadece müzik, film olsun yeter. Bir de bol miktarda kahve lazım tabi ki. Haftada bir yiyecek almak için şehre inecekti ve bunun için de bisiklet almayı düşündü.

Hesap yapması gerekiyordu, yanlışlıkla da olsa 30 yıl boyunca yaşasa ne kadar para onu idare ettirebilirdi. Ev, araba ve bir miktar parası vardı. Tahminine göre yeter de artardı bu para onun için ama garantiye almak ve bir daha insanlara muhtaç olmamak için hesap yapmak istedi.

O an içini bir huzur kapladı. Bu istediklerini yaparsa ondan keyiflisi olmazdı artık. Arabasına son kez tiksinerek bindi, seviyordu aslında onu ama hayatta omzundaki yüklerden birisi de oydu. Arabasına bindi ve evine doğru yola koyuldu, bilmiyordu ki belki de bu arabasıyla son yolculuğuydu.

Yazar : Muhammed Oğuzhan Yalçın